16 Mayıs 2010 Pazar

Kuranda sabiiler

a-Kuran’da Sabiler :

Kur'anı Kerimde Sabiilerden üç yerde bahsedilir. Bakara suresi nin 62. ayetinde, "İman edenlerle, Musa dinini kabul edenler, Nasraniler, Sabiler içinde Allaha ve ahiret gününe inananlar ve yararlı işler işleyenler, nezdi İlahideki mükafatlarına erecekler ve hiçbir kor kuya uğramıyacaklar, hiç de mahzun olmıyacaklardır".

Maide suresi nin 72. ayeti de, yukarki ayetle aynı anlamdadır. Yalnız "Sabiller" ke limesi "vav" harfi ile merju ve "nasraniler' kelimesile yer değiştirmiştir. Hac Suresinin 17. ayetinde, "İman edenler, Yahudi olanlar, Sabiiler, Nasraniler, Mecusiler, Müşrikler yok mu, Hak Tafıla her şeye hakkile şahittir" diye buyrulmaktadır:

Acaba bu Sabiiler kimlerdir? Bunların, iman edenler, Yahudiler, nasraniler ve müşrikler arasındaki yeri nedir?

Bakara ve Maide surelerindeki ayetlerde, iman edenler, Yahudi ler, Sabiiler, Nasara diye dört sınıf zikredilmiştir. İman edenlerin, diğer üç gurubla zikredilmesi ayrı bir hususiyet arzetmektedir. Bura­daki iman edenlerden maksat, hakiki ve samimi müslümanlar olma yıp, görünüşte mü' min hakikatte ise münafık olan kimselerdir. (1) Çünkü, müslümanlık, zahiren iman etmekten ibaret değildir. Zahiri bir müslümanlığın, Yahudi, Nasara ve Sabiilerden büyük bir farkı ola maz. Hakiki iman olmadan, yapılan iyi işler dünya için faydalı olsa bile, ahiret için müfid olamaz. Devletin idaresi altında, müslim ve gayrı müslimler bulunabilir. İslam devletinde, herkes mensub olduğu diyanetle tanınır yani din hürriyetine büyük ehemmiyet verilirdi. Bun lar, İslama girmeleri için zorlanamaz, akidelerine karışılamaz ve kendi diyanetlerine karşı mes'ul addedilirlerdi. Bu suretle vazifesini yapan bir gayrı müslim, bir mümin gibi ve hatta ondan daha ziyade dünya nimetine sahip olabilirdi. Fakat islamın vadettiği saadet yalnız bu yönden değildir, bundan başka ahiret ciheti de mevzu bahistir. Bu iki suredeki ayetler, iki bölümde mülahaza edilebilir. Birinci bölüm Yahudi, Sabii ve Nasaraya dünyada, Müslümanlarla beraber adalet ve hürriyet vadeden bir müjde ile, zahiri Müslümanlara ise bir tehdidi ifade etmektedir. İkinci bölüm, hakiki müslümanlara mutlak bir tebşiri ihtiva etmektedir. Kısacası, birinci kısım, İslam şeriatının dünyaya ta alluk eden hükümlerini, ikinci kısım ise hakiki imana sahip olanların ahiretteki dini ahkamını ifade etmektedir.

Kur'anı Kerimin bahsettiği Sabilerin kimler olduğu hususunda gerek müslim gerekse gayrı müslim müelliflerin vermiş oldukları ha berler çok çeşitlidir. Biz bunların hangi din saliki olduğunu tetkike geçmeden evvel, Araplar indinde "Sabii" kelimesinin delalet ettiği ma nayı araştırmamız lüzumludur.

b- Sabi kelimesinin anlamı:

Arapçada, "Sabee" kökü, "bir dinden çıkıp diğer bir dine girme" veya “haktan batıla meyletme” (2) yahut Ebu Hayyan (654-74611256 1345) nın ifadesine göre "meşhur bir dinden çıkıp; diğer bir dine gir meye" denir. (3).

Kureyşliler, gerek Hazreti Peygambere, gerek saha beye Mekkenin müşrik dinini kabul etmeyip, yeni bir din olan Islami yete girdikleri için, onlara "Sabii"demişlerdi. Benu Cezime kabilesi müslüman oldukları zaman, İslam olduk manasına "saba'na, saba'na" diye bağırmışlardı. (4) Peygamber zamanında müslüman olan kimse lere, müslüman oldu manasına "kad sabee" diyorlardı. (5) Keza Ebu Zer el-Gıfarf (0.32/652)nin müslüman oluşunu bildiren haberde aynı kelimenin kullanıldığı görülür. (6)

Fakat bu "Sabii" kelimesinin, müslümanlar tarafından iyi karşı lanmadığını ve bu lafzı reddettiklerini müşahade etmekteyiz. Kureyş müşrikleri, müslümanlarla alay etmek ve onları rencide etmek için bu kelimeyi kullanıyorlardı. Cemil b. Ma'mer el-Cumahi, Hazreti Ömer (Ö. 23/644)in müslüman oluşunu, Kureyşe "Ey Kureyş bakınız, Ömer İbnu'l-Hattab Sabii olmuş" diye bildirince, Ömer, yalan söylüyorsun "ben müslüman oldum" demiş ve bu lafzı reddetmişti. (7) Benu Hanife reisi, Sumame b. Asal müslüman olunca, ona Sabii mi oldun diye so rulmuş, o da cevaben hayır,fakat "müslüman oldum" demişti. (8) Yu karıda zikrettiğimiz Benu Cezime kabilesinin, hangi "hal ve şartlar al tında, islam olduk manasına "saba'na saba'na" dediklerini bilemiyoruz. Onların "saba'na" demeleri, herhalde eski dinimizden yeni dine meylettik manasında olsa gerektir.

c- Sabilerin menşei :

Sabillerin menşe'lerinin ne olduğu üzerinde ihtilaf edilmiş onları Hazreti Nuha, Şit'e ve İbrahim Peygambere ulaştıranlar olduğu gibi, yine onları kitabilerden olan Yahudi ve Hristiyanlığa intisab ettiren ler de vardır. Fakat hakikat olan şey, onların çok eski, bir diyanete sahib olmalarıdır. Kur'anı Kerimin ifadesinden de anlaşıldığına göre, Sabiller hususi dinleri olan bir cemaattır. Zira onlar, orada müstakil din sahibleri arasında zikredilmişlerdir.

Eş-Şehristani (469-548/ 1071-1153) Sabiileri, İbrahim peygambere tabi olan Hunefanın mukabili olduğunu söyler (9). İbn Hazm (383-456/993-1064) da, Onlar, Hazreti Ibrahimin peygamberliğini kabul etmezler demektedir ... (10) El-Mesudi (O. 346/957)nin ifadesinden de anlaşıldığına göre Harran sabiilerinin heykelleri arasında, İbrahimin babası Azer'in de bulun ması, onların, İbrahime muhalefet ettiklerini gösterir. (11) Yine aynı müellif, bu mezhebi ihdas edenin de ismini vermektedir. (12) Sabiile rin, Hazreti Adem, Nuh, Hermes =İdris, Azimun = Şis. Yahya gibi ze vatı peygamber addettikleri zikredilmektedir. (13)

Anlaşılıyor ki, Sabiilik, esas itibarile münzel olması melhuz ve fakat zamanın geçmesile muhtelif dini, felsefi ve siyasi tesirler altında kalarak değişikliğe uğramış ve gizlilik iktisab etmiş bir mezhebdir. Bu bakımdan mezheb tarihçileri onları incelerken ilk ve sonraki Sabiiler diye ele almaktadırlar.İlk Sabiler daha ziyade Keldaniler ve Süryanilerdir. Muhammed Hamidullah da onların menşeinin Babilonyalı olduğunu ifade etmektedir. (14) Sonraki Sabiiler ise, Yunan, Yahudi, İran, Roma ve İslam tesiri altında kalmış Mezopotamya kavimlerinin enkazıdır. İslam idaresi altında iken, bunların toplu olarak bulundukları yerler, Harran ile Basra civarındaki Betayih mıntıkasıdır.

Ekseri müsteşrikler, Kur'anda geçen Sabitlerin, Hazreti Yahya'ya tabi olan Mandeenler olduklarını ileri sürmektedirler. Carra De Vaux, İslam Ansiklopedisindeki makalesinde, “sabii isminin birbirin­den farklı iki fırkaya işaret edildiğini zikrettikten sonra, Kur'anda , geçen sabiiler, vahyedilmiş bir kitaba malik olan Yahudiler ve Hristi yanlar arasında, temsil edilmiştir, görünüşe göre bunlar Mandeenlerdir" demektedir. Bunu teyid için de sabii kökünün " s-b-' olduğunu, bunun da daldırma “vaftiz” manasına geldiğini iddia etmektedir. (15)

Yukarıda, Bakara ve Maide surelerindeki Sabiiler kelimesinin birinde "ya" ile mansub, diğerinde ise "vav" ile merfu olduğunu söylemiştik. M. Kasımırski'nin Kur'an tercümesine, giriş ve notlar ilave eden G.H. Bousquet, bu iki ayetteki irab farkını bir nisbet farkı addederek Sebenler mutaassıb Hristiyanlardır. Bunları yıldızlara tapan ve müşrik oları Sabit'lerle karıştırmamak icab eder diye ihtarda bulunmuştur. (16) Gerçi ileride görüleceği gibi, Sabiiler adı altında biri ,ehli kitab, diğeri müşrik iki sınıf bulunduğu zikredileceğine göre, bu ihtar pek esassız değilse de, bu iki kelimeyi farklı anlamlarda göster mek de doğru değildir. Bu, her iki ayetteki Yahudi veya Nasara lafızlarını ayrı ayrı göstermek gibi bir şey olur.

Adı geçen Kasımırski tercümesi esas alınarak meydana getirilen "Le Koran Analysé" adlı eserde, bu iki ayet, tolérance bölümüne ko nulmuş ve altına da şöyle bir haşiye ilave edilmiştir. "Eski müslüman müctehidleri Bakara ayetinin, Maide ayetile nesh edilmesini istiyor lar. Bu ise mezheb taassubunu her mikyasın haricine çıkarmaktadır…….." (17). Edouard Montet de, Nesh teorisinin, Kur'andaki tenakuzları göstermemek için, müslüman ilahiyatcılar tarafindan ihdas edildiğini ve bu ayetin de nesh edilmiş olduğu fikrinde olduklarını zikreder. (18)

Burada şunu söylemeliyiz ki, ne eski ne de yeni İslam alimlerinden hiçbiri, bu iki ayetin birbirile nesh edilmiş olmasını ne istiyorlar ve ne de tasavvur ediyorlar. İslam alimleri, iman esaslarında nesh mümkün olmadığına ittifak etmişlerdir.

….

Zamanın geçmesile, nasıl diğer dinlerde fırkalaşmalar olmuşsa, Sabii diyanetinde de ayrılıklar olmuştur. İtikad bakımından, sabiilerin başlıca dört fırkaya ayrıldığı zikredilir. (21)

1. si; Eshabı ruhaniyet: Bu alemin mukaddes, hakim bir yaratıcı sı vardır. Ona mutavassıtlar vasıtasile ulaşılır. Bu mutavassıtlar da temiz ve mukaddes olan ruhaniyyundur.

2. si, Eshabı heyakil : Allahla kendileri arasında mutavassıt olan temiz ve mukaddes ruhani varlıkların görünür bir şey olması lazım ge leceğini hissetmişler ve yedi gezegeni ruhaniyet heykelleri adderek on lara iltica etmişlerdir. Onlara, göre bu alanda, hayır ve şerri, sıhhat ve hastalığı meydana getiren yıldızlardır. Bundan dolayı, insanların yıldızları ta'zim etmesi vaciptir. Zira onlar şu alemin düzenini temin etmektedirler. (22)

3. sü, Eshabı eşhas: Bunlar da mutavassıta kaildirler, Gezegen lerin ve yıldızların bazen görünüp bazen kaybolduklarını görmüşler. Onların yerine kaim olacak ve daima öz önünde bulunacak heykellerini yapmışlar, sonra onlara tapmağa başlamışlardır.

4. sü, el-Hululiyye: Ecram ve afakı yaratan bir Allah vardır. O zatında birdir, yedi gezegende ve şahıslarda tekessür eder. Bu çokluk, Onun zatındaki vahdeti iptal etmez derler. İbn Batuta (703-77111304 1369) ve diğer bazı tarihçiler, bunları Harraniler diye tavsif etmişler-

dir. (23)

Bu bilgilerden, Sabiiler hakkında şöyle kronolojik bir netice elde edebiliriz.

1 - Aslında bir münzel dinden iktibas ve inhiraf,

2 - Melaikeye (ruhaniyete) ibadet

3 - Yıldızlara ibadet

4 - Putlara ibadet

Şimdi biraz da, haklarında en fazla malumat sahibi olduğumuz Harran sabiileri ile Mandéenler üzerinde duracağız.

e- Harran Sabileri :

Harran, putperest olan SüryanileI'in merkezi idi. Islam devrinde bile burası, veseni diyanetle Yunan Kültürünün merkezi olarak kal mış, orada felsefe, riyaziye ve astronomi tedris edilmişti. Sabiiler hakkında, İslam yazarlarının en çok bahsetttikleri de bunlardır. Halbuki bu bölge halkının Sabii ismini alması Me'mun (170-2181786-833) za manına tesadüf eder. (24)

Harran sabiileri hakkında, İbnu'n-Nedim (Ö. 3851995) şu bilgi leri vermektedir: (25) Ebu Yusuf en-Nasrani, Fi'l-Keşfi an mezahibi'l Har-raniyyin adlı eserinde, zamanımızda Sabii diye maruf olan sınıf şudur: Me'mun Bizanslılarla muharebe için Mudar (26) diyarından geçerken Harrani ve Harranilerden bir grubla karşılaşır. Onların saçları uzun ve elbiseleri başka idi. Memun

Onlara ehli zimmet misiniz diye sorduğunda, Harraniyiz diye cevap verirler.Bunun üzerine, Nasrani, Yahudi, Mecusi misiniz diye sorduğunda, hayır cevabını alınca, onlara Kitabınız ve Nebiniz var mıdır, sualini tevcih eder. Bu suale de müsbet bir cevap veremezler. Me'mun, onlara, o halde siz putlara tapan zındıklarsınız, sizi öldürmek helaldır der. Kendilerinin cizye verdiklerini söyleyince, Me'mun, Cizye Allah'ın, Kur'an-ı Kerim'de gösterdiği ehli kitabdan alınır, o halde sizin yapacağınız şey, ya Kur'anda adı geçen ehli kitabdan birini seçecek veya ölümü tercih edeceksiniz, size dönünceye kadar müsaade ediyorum dedi. Onlar saçlarını kesip, elbiselerini değiştirdiler, birçoğu Hristiyan oldu. Bir kısmı da müslüman oldular, pek azı da eski hallerinde kaldılar.

Diğer bir rivayette de onlar, Me'muna "biz Sabiiyiz, bu bir din is midir, Kur'anda da adı geçmektedir," dediler. Me'munun ölümünden sonra ekserisi irtidat edip saçlarını uzattılar. İşte o zamandan beri kendilerine Sabii denir.

Demek oluyor ki, Harran Sabiileri, Me'mun zamanında imtiyaz elde etmek ve bekalarını temin için Sabiiyiz demişlerdi (27). İslam yazarları gibi Avrupalı müsteşrikler de onların putperest olduğunu söy lerler. (28) Abdu'l -Kahir el-Bağdadi (Ö. 429/1038), "Harran Sabiileri, dinlerini gizlerler ve onu, ancak kendilerinden olanlara izhar ederlerdi." demektedir. (29) El-Mes'udi (Ö. 346/957) ise "Harran Sa billeri, Yunanlıların avam tabakasıdır ve felsefeleri ise Mütekaddimun felsefesinin haşeviyye kısmı olduğunu" söylemektedir. (30) Ebu Bekr el-Cassas (Ö. 370/980), "kendilerine Sabi adı veren bir grup vardır ki,onlar Harran bölgesinde otururlar, Putperesttirler,hiçbir peygambere intisab ve Allahın kitabından hiçbirini intihab etmezler, ehli kitab değillerdir. Kestikleri yenmez ve kadınları nikah edilmez" demektedir. (31) Bunların dua dilleri Süryanice idi. (32) İbadetleri hakkında bize kadar ulaşan malutmat şöyledir:

"Her gün üç vakitte namaz kılarlar.

Birincisi, her rekatta üç secde ile, 8 rekatlık bir namaz, güneş doğma dan önce; ikinci, her rekatta üç secde ile, beş rekat, zev’val vaktinde; üçüncüsü, güneş battıktan sonra beş rekattır. Bunlardan başka nafile namazları da vardır. Namaz taharetle sahih olur. Onlar 30 gün oruç tutarlar, kurban keserler. Ekseri kurban ettikleri hayvan horozdur. Kurbanlarını yemezler, yakarlar. Onlar, domuz, köpek, eşek, yırtıcı kuş,fasulye, lahana, mercimek gibi şeyleri yemekten men olunmuşlardır. Sünnet olmazlar, boşanma ancak hakim kararile olur . .(33) İbn Nedim'in, bu hususları Harran Sabiilerine tahsis etmesi pek doğru olmasa gerek, çünkü onlar, oruç adetini terketmişlerdi. Müslümanlarla komşu olmalarından dolayı, Ramazanın ilk gününde oruç tu tarlardı. Hatta onlardan meşhur bir zat olan Ebu İshak (Ö. 384/994), Halifenin zoru ile oruç tutardı denilmektedir.(34)

Carla De Vaux, Miladi XI inci asırda Harran ve Bağdat'ta, Sabi ilerin epeyce fazla olduğunu, XI inci asrın ortalarından sonra, Harran Sabiilerinin izlerinin kaybolmağa başladığını söylemektedir. (35) Onlar arasında geometri, astronomi, matematik, tarih ve tıb sahasın da, meşhur şahsiyetler yetişmiştir. Mesela, Sabit b. Kurra (221-288/ 846-901), yüksek geometrici, örnek bir astronom mütercim ve filozof tur. Sinan b. Sabit (Ö. 3311942), tabib meteorolojist; Ebu İshak b. Hilal (313-3841925-994), tarihçi; el-Battani (224-317/858-929),astronom; Ebu Ca'fer el-Hazin, matematikçi idi. Meşhur kimyacı,Cabir de Sabii idi. O, bazı metafizik meseleler üzerinde, tamamen Sabiilerin görüşüne iştirak etmiştir. (36) Ca'd b. Dirhem, el-cehm b. Safvan Ahmed b. Hanbele göre fikirlerini sabi akidesinden almışlar, Farabi de onlardan istifade etmiştir.*


f- Mandeenler :

Güney , Irak'ta, itikad ve adetlerile temayüz etmiş bir grub insan yaşamaktadır. Bunlar eksi Sabii adetlerini icra ettiklerinden, asıl Sa biilerden oldukları kanaati hasıl olmuştur. Bunlara "Mandeen", "Nazoreen" (37) veya "Soubba" (38) diye ad verilir. Mandeenler, Jean Babtist Hristiyanlarıdır ki, Vaftizci Yahya'ya tabi olmuşlardır.

Buradan anlaşılıyor ki Mandeenler Hristiyanlığın doğuşundan daha evvel mevcud idi. Fakat bunlar sonradan Hazreti İsa'ya da ittiba et mişlerdir. Mandeenlerin, Yahudilikten yüz çeviren bir Yahudi fırkası olduğu da söylenmektedir. Kitabı Mukaddesin tefsirinde, Mandeenlerin nasıl zuhur ettiğine ve onlara verilen muhtelif isimlerin neler olduğuna dair uzunca bir haber zikredilmektedir.(39)

Avrupalı müsteşriklerin ekserisi, Mandeenleri bir hristiyan tari katı olarak göstermektedirler. Bu bakımdan, Kur'anda adı geçen Sa biiler, Mandeenler olarak gösterilirken. bazıları da Sabiiler, tamamen Mandeenler demek değildir diyorlar. (40)

Carra De Vaux, "Arab yazarları, Mandeenlerden hemen hemen bahsetmezler, ima ile onlara temas etseler de, ayrı iki isim altında in celememektedirler" demektedir. (41) Hakikatin İslam yazarları, onla rı Mandeenler diye zikretmemişler, fakat Betayih ve Kesker Sabiileri diye onlardan epeyce bahsetmişlerdir. İslam fakihlerinin bazısının, Sabiileri ehli kitabdan addetmeleri, Mandeenlerden bahsetmiş olma larına bir delil değil midir? Mesela el-Cessas "Sabiiler iki kısımdır. Birincisi, Kesker ve Betayih nahiyesinde oturanlardır. Onların diya netlerinin pek çok kısmı Nasaraya muhalif olmakla beraber yine Nasara sınıfındandırlar. Zira Nasara firkaları çoktur. Onlardan Markuniyye, Aryusiyye, Maruniyye gibi fırkalar, Nasturiye, Melkiyye ve Yakubiyye yine Nasara olan fırkalar tarafından iyi karşılanmazlar.

Bu sabiller Yahya b. Zakeriyya'ya ve Şit'e intisab ederler. Şit'e ve Yahya’ya aid olduğunu söyledikleri bazı kitabları vardır. Nasara onla ra Yuhannasi ye adını verir. Ebu Hanifenın, ehli kıtabtan sayıp, kes tiklerini yemeğe ve kadınlarile evlenmeğe müsaade ettiği Sabiler işte bu grubdur" demektedir. (42)

Harran ve Betayihdeki Sabiilerin, aynı menşe'den olmadıkları onlar arasında bir isim benzerliğinden başka bir münasebet bulunma dığı ve onlar itikad bakımından da mübayenet halinde bulundukları, kaynaklarda zikredilmektedir. (43)

Mandeenler, bugün halen Irak'ın güneyinde ve İranda yaşamaktadırlar. Irak hükümetinin beyanatına göre,' bunlar, 6498 kişidir. Bunla ra İrandakiler de ilave edilirse adetleri 6597 olur. (44)

Şimdi burada, biraz da Mandeenlerin itikad ve ibadetlerinden bahsedelim. (45)

1- Halik fikri:

Mandeenler, madde aleminden münezzeh, doğmamış ve doğur mamış ezeli ve ebedi bir Allah'ın varlığına inanırlar.

2- Alemin yaratılışı:

Allah, evvela ruhani bir şahıs olan aklı evveli, sonra da mukad des nefislerle dolu olarak alemleri yarattı.Arzın yaratılışı tamam olduktan sonra , nur aleminden melekler indirildi. Bunlar diğer alemler­le irtibat temin ederler. Arz onlara göre sabittir.Sema yedi tabakadan teşekkül eder. Güneş dördüncü, ay ise yedinci tabakadadır. Bütün kainat, su ve ateşten meydana gelmiştir. Her olan şey, aleni ve sır gibi iki asılla vücud bulur. Vücudu sırrıyi vücudu aleniye mümtaz kılarlar. Sır alemi gizlidir, sağlığımızla onu müşahede edemeyiz. Şu alemin sakin leri ölüm ve fenadan hali değillerdir. Onlar nur alemine giderler. Hayır ve şerrin faili insandır. Bu bakımdan Allah huzurunda mes'uldürler.

3 - Ölüm:

Sabiller, ölümün fena bulmak için bir intikal olduğuna inanırlar. Bu alemde; ruh çıktıktan sonra, başka bir alem olan, nur alemine ula şır. Eğer ruh temiz ise ebedi olarak bu ,nimet aleminde kalır. Eger ruh kötü olursa azaba duçar olur. Azab, ruhu günah kirlerinden temizlemektedir. Ruh bedenden çıkmadan evvel yapılan merasimler vardır. İtikadlarına göre ruh temiz bir bedenden çıkmadıkça temiz olamaz. Bundan dolayı ruh bedenden çıkmadan vücud yıkanır ve kefenlenir. Eğer yıkanmadan ruh çıkacak olursa, ceset necis olur, ona dokunmak haramdır. Ölü arkasından ağlanmaz, onlara göre her göz yaşı damla sı, nur alemi yolu üzerinde büyük bir nehir olup geçmesine mani olur.

İnsan öldükten sonra, ruhunu iki melek karşılar. Bunlar, o şahsın dünyadaki amelini kontrol ederler. İyi amel sahibi ise, nur alemine götü rürler, fena amel sahibi ise, günahlarından kurtuluncaya kadar azaba duçar ederler.

4-İbadetleri:

Oruç: Tarihi kalıntılardan elde edilen neticelere göre oruç, es kiden beri insanlığın bir adeti olarak görülmektedir. Sabiilerdeki orucu, İbn'u'n-Nedim'in Harran Sabillerine tahsis etmiş olduğunun zikri yukarıda geçmişti. Bugünkü Mandeenler ise orucu kendilerine haram etmektedirler.

Namaz : Sabiilerde, taharetsiz namaz caiz olmaz, mesela cünub iken namaz kılınamaz.Temizlenmek için akar suya dalmak şarttır. Bevl, gait, rih, hayızlı veya nifaslıya dokunmak, ecnebiye temas, bu rundan gelen kan abdesti bozar. Her namaz için abdest almak vaciptir.Namazları, kıyam, ruku ve secdesiz olarak toprak üzerinde oturmaktan ibarettir. Namaz vakitleri, sabah öğle ve güneş batmadan önce üç vakittir. Namazları, Mandeen zikirlerden ibaret olan ezanla başlar. Namaz kılan kimse Cedi burcuna yönelir. Onlara göre, Namaz, Adem peygambere yedi vakit farz kılınmıştır Adem şeriatı, Yahya pey gamber zamanına kadar devam etmiştir. Yahya Peygamber, bu yedi vakti neshederek, namaz vakitlerini üç vakte indirmiştir.

5- Evlilik:

Evlenmek için hususi merasimleri vardır. Alacakları kadınları, müsavi tutmak şartile taaddüdü zevcat caiz oldugu gibi, talak da caiz dir. İki kızkardeşi cem etmeğe müsaade etmezler. Bir Sabii, Sabii bir ana ve babadan doğmadıkça sabi sıfatını kazanamaz. Kanlarının karışmaması ve neseblerinin zayi olmaması için yabancılarla evlenemez ler. Ecnebilerle evlenenler dinlerinden çıkmış addelirler. Zinanın sübutu, hayız halinden yıkanmamak, namazı terk ve hırsızlığın sabit olması gibi dört sebeb boşanmaya cevaz verir. Onlara göre hayız müddeti en az 3, ortası 5, sonu 7 gündür. Nifas müddeti ise 30 gündür. Bu iki halde de erkek kadına yaklaşamaz. Kadın, bu hallerden, elbiserile akar suya üç defa dalıp çıkmakla temizlenmiş olur.

6-İtiraf:

Mandeenlerde de Hristiyanlarda olduğu gibi, günahları itiraf etme vardır. Fakat bu gizli bir şekilde yapılır. Buğday unundan tuzsuz ve şarapsız hamur yapılır, inceltilerek tandırda pişirilir. Kahin onu takdis eder. Takdisle o ekmek semavi bir kudret kazanır. Orada bulu nanlara bu ekmekten takdim edilir.

7- Kahinleri, dereceleri ve vazifeleri :

Her milletin, dini işlerini tedvir eden şahsiyetleri vardır. Bunlar, medeni milletlerde, mabedlerdeki dini merasimleri idare ederler. Geri olan milletlerde ise, insanların bütün hareketleri onların ruhsat ve iz nine bağlıdır. Dini sultanın hüküm sürdüğü Sabiilerde de, doğumdan ölüme kadar olan her şey, kahinler önünde tamam olur. Din işlerine bakan kimseler 5 kısma ayrılırlar. Bugün ise ilk üç derece mevcuttur,

4 üncü ve 5 inci derecelere şartların ağırlığından dolayı kimse ulaşamamaktadır, Şimdiye kadar, 5 inci derece Yahya (A.S.) dan başka kimseye nasib olmamıştır.

8- Suya daldırma vaftiz( Bapteme) :

Bu hususi bir merasimdir. Merasimle suya daldırılan şey, mukaddeslik vasfını kazanır: Yiyecekler suya daldırıldıktan sonra helal, çocuk temizlenmiş, günahkar ise mağfireti kazanmış olur. Sabiilerde bu suya daldırma dört nev'e inhisar eder.

a –Evlenme daldırması: Evlenme merasimi icra edilirken yapılır.

b - Doğum (veladet) daldırması. Çocuğu doğan Kahine verip çocuğun yıldız, burc ve menzilesini tayin ettirmek lazımdır. Doğum dan kırk gün sonra çocuğu suya daldırmak vacib olur.

c - Cünub olanın suya dalması: Cenabet olmakla Sabii pis olur. Ölüye, hayız ve nifaslıya, şeriatlarına muhalif olarak kesilmiş hayva na dokunmak veya , akreb, yılan ve diger haşeratın sokmasile Sabi Cünup olur. Cünub olan Şabii suya dalıp çıkmadıkça temizlenmiş olmaz, Bu husus yaz ve kış için müsavidir.

d – Cemaatle dalma: Bayramlarda topluca suya dalmaları lazım dır. Bunun kadın ve erkeklere teşmili müsavidir. Bu iş günahlardan mağfiret olunmak için yapılır.

9- Bayramları:

Sabiilere göre sene 360 gündür ve 12 aya taksim edilir. Sene başlangıcı Nisan ayıdır. Bunlar da, Hristiyanlar gibi, pazar gününü takdis edib işlerini ,tatil ederler. Ağustos ayının 9 uncu günü başlayan ve 36 saat devam eden Nur meliki bayramları vardır. Bu bayramlarda Sabii evinden dışarı çıkmaz. Beş gün devam eden Punjo bayramı, yine 3 gün devam eden küçük bayramları vardır ki Mayıs ayının 18 inden

21 ine kadar devam eder. Bu bayramlarda kurban kesilir.

10 -Mukaddes kitapları:

Sabiiler, Adem (SA.), İbrahim (SA), Musa (SA), Yahya (SA) gibi Peygamberlere gönderilmiş olan kitabların suretlerine sahib olduklarını söylerler. Onların bugüne kadar ellerinde bulunan kitaplar

şunlardır:

a - el-Kinza Rabba: Bu kitab Adem (S.A.)e indirilmiştir. Eserin tarihi hususunda Sabiiler ihtilaf etmektedirler. Bu kitabdaki bahisler mahlukatın yaratılışına kadar varır..

b - Yahya (SA.) nın talimatını ihtiva eden kitab: Bu kitab Yahya Peygamberin hayatını ihtiva eder. Bugün elimizde mevcud olan İncil lere benzer. Gezegen ve yıldızlardan da bahisler vardır.

c - Ferah kitabı: Nikah esnasında ve evlenme merasimlerinde kullanılan bir kitabdır.

d - Nefisler kitabı: Cenaze merasimi ve ölülere telkin

kitabıdır. Defnin keyfiyeti, ağlamanın haram olmasının sebebleri ve meada aid meselelerden bahseder.

e - Zor sefer kitabı: Bazı ruhanilerin kıssalarından bahseder.

f - Burçlar hakkındaki kitab: Şahısların doğumlarıyla alakalıdır. Her şahıs doğduğu burca göre isim alır ve bu isim onlar indinde gizli kalır.

g- Dini neşide ve zikirler kitabı: Namaz ve diğer ibadetlerinde okudukları zikirleri ihtiva eder.

h-İnsan vücudunun terkib ve teşrihinden bahseden bir kitaba da maliktirler. Bunlardan başka içtimai adabları ve mabedleri hakkında bilgi veren kitablara da sahip oldukları söylenmektedir. Onlar, kitab Iarını yabancılara göstermeği haram sayarlar.

11 - Yasaklar ( Haramlar) :

Mandeenler için yapılması yasak olan şeylerin başlıcaları şun lardır.

-Nefsi müdafaadan gayrı öldürmeler.

- Zina ve livata .

_ Sarhoş oluncaya kadar içki içmek ve kumar oynamak

- Sünnet olmak

-Yeminden dönmek

-Diğer dinlere mensub olanlarla yemek yeme

- Cenabet halindeiken yemek, içmekle meşgulolmak -Mavi elbise giymek

-Yolkesmek

-Temiz bir kadına iftira etme

-Bayramlarda ve pazar günleri iş yapmak

-Yalancı şahitlik

- Fitne, gıybet ve koğuculuk yapmak

- Riba ve riba kazancı

-Müddeti geçtiği halde borcunu vermemek

- Emanete ihanet etmek

- Sakal ve bıyığı kesmek (Bazıları baştaki saçı kısaltmaya müsaade ederler.)


g- Gayri Müslim alimlerine göre Sabiler:

Sabiilerin hangi dine mensub olduklarına dair rivayetlerinçok çeşitli olduğunu yukarıda zikretmiştik. Eski müfessirlerin bu hususda ki görüşleri şöyledir: Mücahid (ö. 1031721), Hasan el-Basri (ö.1101 728) ve lbn Ebi Necih (ö. 1311748), onlar Mecusilerle Yahudiler ara sında bir taifedir, (46) Katade (ö. 1171735) onlar meleklere ibadet ederler günde beş vakit namaz kılarlar, (47) el-Leys (ö. 175/791) ise, onların dini Sabii dinine benzer; yalnız kıbleleri cenub rüzgarının es tiği yerdir. (48) Et Taberi (ö. 3101922) tefsirinde Sabiiler hakkındaki ihtilafı üç rivayette toplamıştır. (29) "Birincisi, Sabiiler, Yahudi ve Nasara değildirler, onların dini de yoktur veya onlar Yahudilerle Na sara arasındadır. Diğer bir rivayette ise, onlar dinlerden bir dine sa liktirler, Musul civarında otururlar. Lailaheillallah derler, ibadetleri, kitapları ve peygamberleri yoktur, ancak tevhid kelimesini söylerler. lkincisi, Sabifler ineleklere ibadet ederler, kıbleye teveccüh edip namaz kılarlar ve zebur okurlar. Üçüncüsü ise, Onlar ehli kitabdır lar" Süddi (ö.1271744), ve İshak b. Rahuye (ö.2381852), Sabiiler ehli kitabdan bir fırkadır derken, Halil, onların dininin Nasaraya benzedi ğini söylemektedir. (50) Sıhah sahibi ise, Sabiilerin ehli kitabdan bir cins olduğunu zikretmektedir. (51) Bazı müellifler, kendilerini Nuh (SA.) dini üzere olduklarını zanneden Sabiilerin, yanılmış olduklarını

zikrederler. (52)

Sabiilerin, Nuhun kardeşi Babi b. Lamek'e (53) veya ibrakim (SA) devrinde yaşayan Sabi b. Mari'ye'veya İdris (SA.) in torunu Sabi'ye (54) nisbet edildiğine dair rivayetler de vardır. Ez-zamahşeri (ö.538/1143), Sabillerin iki sınıf olduğunu söyler: Onlardan bir kısmı Zebur okur ve meliklere ibadet ederler. Diğer kısmı ise, kitap okumazlar, yıldızlara ibadet ederler. İşte bunlar ehli kitab değillerdir. (55) El-Hazin (0.74111340) tefsirinde, onlar Yahudi ve Nasara arasındadırlar. Başlarının yarısını traş ederler. Allahı tasdik edip Zebur okudukları, meleklere ibadet ettikleri, namaz kıldıkları ve her dinden bir şeyler almış olduklarını anlatır. (56) Kadi Beydavi (ö. 685, 691, 716/1282,1291, 1116), "Sabiiler, Nasara ve Mecus arasında bir kavimdir, onların meleklere ve yıldızlara taptığı söyle nir" demektedir. (57)

İbn Kesir (6/714/1372) ise, muhtelif rivayetleri şöyle tadad eder: (58) "Mücahidden gelen rivayette, onlar Mecusi ve Yahudiler arasında bir kavim idi. Vehb. b. Münebbih (ö.114/732) ise, onlar Allahı tevhid ederler, fakat amel edecekleri bir şeriatları yoktur demektedir. Vehh ve Mücahidden gelen diğer rivayetlerde, onlar, Yahudi, Nasara, Mecus, müşrik dini üzerine olmayıp, fıtratları üzerine kalmış, tabi olacakları dinleri olmayan bir kavimdir, denilmektedir. Bazıları, onlara, peygamber daveti ulaşmıyan kimseler gözü ile bak mışlardır. "

Ebu Hayyan, tefsirinde (59) "Hasan ve Süddinin, onları Yahudi ve Mecusiler arasına, Katade ve Kelbi (ö. 146/763) ise, Yahudi ve Nasara arasına koyduklarını, başlarının yarısını traş ettiklerini, Mü cahid onların dini yoktur, Nasara ve Yahudi de değillerdir. İbn Ebi, Necih, dinleri Yahudilik ve Mecusilikten terekküb etmiştir, dediğini ve İbn Zeyd onların '''Lailahe 'illallah" diyen bir kavim olduğunu, kilabla rı ve ibadetleri olmadığını, Hasan ve Katade ise, onlar meleklere iba det ederler, beş vakit namaz kılarlar, Zebur okurlar, Ebu'ı-Aliye, onlar ehli kitabdandır" dediklerini nakletmiştir.

Yukarıda görüldüğü üzere, Sabiiler hakkında müfessirlerin de dikleri çok karışık, bazen aynı şahıslardan, birbirine zıt fikirlerin çık mış olduğunu görürüz. Buradaki karışık fikirleri şu şekilde hülasa edebiliriz:

a - Sabiiler, Yahudilerle mecusiler arasında, Yahudilerle Nasara arasında veya Nasara ile Mecus arasında bir taifedir.

b - Meleklere ibadet eden bir kavimdir.

c - Yıldızlara tapan bir cemaattır.

Üç maddede topladığmız Sabiilerin hem ehli kitab denilebilecek cihetleri, hem de putperest ve müşrik yönleri vardır. Bu hususiyetle rinden dolayı, İslam devleti içindeki Sabiiler, İslam hukuku yönünden çeşitli durumlar arzetmişlerdir. Bu hususta. Ebu Bekr elCassas kıymetli malumat vermektedir; (60) şöyle ki: "Sabillerin ehli kitap olup olmadığında ihtilaf olunmuştur. Ebu Hanife (ö. 150/767) den nakledi len rivayete göre, onlar ehli kitabdır. Talebeleri Ebu Yusuf (ö. 182/ 798) ve Muhammed eş-Şeybani (ö.189/804) ise, onlar ehli kitab de ğildir diyorlar. Ebu'l-Hasen el-Kerhi (260-340/874-951), Ebu Hanife indinde ehli kitabdan olan Sabiiler, İsa (SA, dinini kabul etmiş ve İncil okuyanlardır. Yıldızlara taabbüd eden Sabiiler, yani Harranda oturanlar, ehli kitab değildirler. Ebu Bekr ise, şu zamanda ehli kitab olarak tanınan Sabiiler yoktur. Setayih ve Harran bölgesinde oturan ların asıl itibarile milletleri birdir. Hepsinin itikadlarının aslı, yedi gezegene ta'zim, taabbüd ve onları ilah ittihaz etmektir. Bunlar asıl itibarile abedei evsan idi. Fakat İranlıların Irak'ı işgal etmelerile, onlar açıktan açığa putlara ibadet edemez oldular, çünkü İranlılar onları bundan men etmişlerdi. Rumlar da Şam ve Cezireyi işgal etmiş ler. Kostantin Hristiyanlığı kabul edince, o bölgedeki Sabiileri kılıçla Hristiyanlığa sevketmişti. Bunlar zahirde Hristiyan olmuş gibi görünmüşlerse de, hakikatte putlara ibadete devam etmişlerdir. Sonradan İslam hakimiyeti altına giren Sabilleri, müslümanlar, Nasa radan tefrik etmediler. Onlar, putlara yaptıkları ibadetleri ve itikadla rını gizliyorlardı. Bu gizleme işinde onlar çok mahir kimselerdi. Onlar, çocuklarına, aklı ermeğe başlamasıdan itibaren, dinlerini giz lemeleri hususunda yapılacak birçok işleri ve hileleri öğretirlerdi. İsmailiyye mezhebi de gizliliği bunlardan almıştır. Sabiilerin hepsinin itikadının aslı, yedi gezegeni ilah ittihaz edip taabbüd etmek ve onla rın adına birer sanem edinmektir. Bu hususta aralarında ihtilaf yok tur. Harran'dakilerle Betayih'dekiler arasındaki muhalefet ancak şeri atlarındaki bazı şeylerdedir ... zannıma göre, Ebu Hanife, Sabiilerden nasraniyetini izhar edip, İncil okuyan ve bu dini din olarak kabul eden bir grubu müşahede etti. Halbuki ekseri fukaha onlardan cizye almayı uygun görmüyor. Ancak onların ya müslüman olmalarını veya katledilmelerini isterler. Onlar ehli kitab değillerdir, kestikleri yenmez, onlar nikah edilemez diyorlar.

Demek oluyor ki, Ebu Hanifenin ehli kitab olarak kabul ettiği Sa biiler Betayih civarındakilerdir. Ebu Yusuf ve Muhammed ise, bu mın tıkadakilerle, Harran'dakileri ayırt etmeksizin, onların ehli kitab ol­madıklarını söylemişlerdir. Hasan el-Basriye göre, Sabiiler mecus menzilesindedir. Mücahid ise, onlar Yahudiler ve Nasara beyninde müşriklerdir, demekte ve bu fikri el-Evzili (88-157/707-774) ve Malik b. Enes (Ö. 179/795) de kabul etmektedirler. Cabir b. Zeyd (Ö. 93 veya 103/711 ve 721 le, Sabiiler ehli kitab mıdır, yemekleri ve kadınla rı müslümanlara helal olur mu? diye sorulduğunda "Evet" cevabını vermiştir. (61) Ömer, onların kestikleri ehli kitabın kestikleri gibidir derken, İbn Abbas (Ö. 68/687) ise kestikleri yenmez ve kadınları nikah edilemez demektedir. (62) Ebu Hanife ve İshak, onların kestiklerini ye mekte ve kadınlarını nikahlamakta bir beis yoktur diyorlar. (63) Mü­cahid, Hasan, lbn Ebi Necih, onların kestikleri yenmez demektedirler. (64) Ebu Said el- İştahri (244-328/858-940), onların kafir olduklarına dair fetva vermiştir. (65) Ebu'ı-Aliye de onların kestikleri Ehli kitabın kestikleri gibi olduğunu söylemiştir. Fakihler, Sabillerin kafir olup olmadıklarında ihtilaf etmişlerdir. Bunların ekserisi, hayvan kesme, kadın ve cizyedeki hükümleri, Nasarada olduğu gibi demişlerdir. (67) İslam alimlerinin, daha ziyade Sabii kadınlarla evlenme meselesi üze rinde durmalarının en mühim sebebi, Kur'an-ı Kerimde, muşrik olma yan veya ehli kitab olduğundan şüphe edilen.kadınlarla evlenmenin meskut geçilmiş olmasıdır. (68)

Netice olarak denilir ki, islam alimlerinin, bir kısmı Sabiileri ehli kitab olarak kabul ederken, diğer bir kısmı ise, onları müşrik addet mektedirler.

Regis Blachere, Bakara suresindeki ayet için "Bu ayet dört dinin eşitlik prensibini ortaya koyuyor" demektedir. (69) Bu hüküm zahiri ve siyasi noktai nazardan doğrudur. İslam idaresi altındaki gayrı müslimlerin her biri mensub oldukları diyanetle tanınır ve onların din hürriyetlerine riayet olunurdu. Fakat ayetin ikinci bölümünü teşkil eden "her kim Allaha ve Ahirete tam olarak iman eder ve iyi işler ya parsa onlara korku ve hüzün yoktur" hükmü, öyle bir esasdır ki, bu dört sınıfın haricinde olan dinli dinsiz, mecus, zındık, müşrik gibi her hangi bir sınıf veya herhangi bir ferd tam olarak iman edip, iyi işler yaparsa saadete erişeceklerini beyan etmiştir.

….

Kur'anın, Sabileri diğer dinlerin mensubları arasında sayması, onları ehli kitab arasına dahil etmek için değildir. Eğer onları ehli ki tabdan addedersek, Mecus ve müşrikleri de tereddütsüz olarak ehli kitab arasına sokmamız icabeder. Bu ayetlerdeki tadad, Arapların ta nımış oldukları milletlerin dinlerini, isimlerini bildirmekten ibarettir. Yoksa, Kur'an henüz Arapların tanımamış oldukları Hind ve Çinlilerin dinlerinden bahsedecek değildir.

Bakara ve Maide suresindeki ayetlere bakılır ve Sabi kelimesi nin lugat manası da göz önüne getirilirse, Sabiller, "islam, Yahudi ve Nasara dinlerinden hariç olanlar" manasını ifade etmiş olur. Hac su resindeki ayet dikkatle mulahaza edilirse, Sabiilerin, mecusi ve müş riklerden de ayrı olduğu görülür. O halde bunlar kimlerdir?

Müelliflerin bahsettiği Harran Sabiilerile, Kur'andaki Sabiilerin alakası yoktur. Zira onların Sabii ismini, zor karşısında almış olduk larını yukarıda söylemiştik.

Kur'anda geçen Sabii lafının delalet ettiği kimseler, Mandeenlerdir diyenlerin fikrine iştirak edemiyeceğiz.

*****

Dr. Günay Dümer

(Birüniye Göre Dinler ve İslam Dini,

Ankara, 1975, Diyanet Yayın., s. 126-128.)

Kur'an-ı Kerim'de üç yerde zikredilen Sabiilerin kim olduğu, tar tışılan bir konudur. (169) İslam öncesi Arabistan'ında böyle bir toplu luk görünmüyor. Bu durumda Arabistan'ın kuzeyindeki kabile ve mil letlerin tarihini incelemek gerekmektedir.

Biruni'nin bu konuda önemli bilgiler verdiğini görüyoruz. Konu Mes'udi, Şehristanı vb. bilginlerce de ele alınmışsa da Biruni'nin daha tatmin edici bilgiler verdiğini anlıyoruz. (170)

Biruni, Sabii kelimesinin birkaç yöne çekilebileceğinin açıkça farkındaydı. Çünkü Sabiilikle beraber onunla ilgili bir başka kelime daha vardı: Harranilik. Yunanlılar Hristiyan olduktan sonra eski Yunan dinindeki özellikleri kendilerinde devam ettiren putlara tapıcı bir grup sadece Abbasiler zamanında bu ismi kendileri için kullanmış lardı. (171)

Agathodaimon, Hermes, Pythagoras, Walis, Maba, Savar ve bazıfilozofları peygamber bilen bu grup için "Harrani" ismi başkala rından çok daha fazla kullana gelmiştir. Abbasiler zamanında bu isimle isimlenmeleri 228/842'de oldu. Daha önceleri bunlara "Vese niyye", "Hunefa", "Harraniyye" isimleri verilmekteydi (172). Biruni, bunlardan bazan "Sabii diye bilinen Harraniler" şeklinde de bahseder (173). Fakat kıblelerinden bahsederken her ikisini kesin ola rak ayırır. Harranier'in Güney Kutbu'nu kıble edindiklerini söyler (174). Oruç ve bayramları ile ilgili olarak verdiği bilgiler arasında onların yıldızlara taptığından, "Belit" dedikleri Venüs'ün Mars, Sa türn, Mercury, Hermes, Güneş ve Ay'ın heykellerini diktiklerinden bahsediyor (175). Onlar, Hermes'in kitaplarına başvuruyorlardı, Hermes'in, istemlerinde önemli bir yeri vardı. Çünkü bazıları onun Kur'an'daki İdris, Eski Ahit’teki Enoş olduğunu, yine bazıları onun Hindistan'a peygamber olarak gönderilmiş olan Budda (Budhasaf) ol duğunu ileri sürüyorlardı (174).

Yine bazı kimseler Harrant ismini Harran'da oturmalarına izafe ederken diğer bazıları da bu ismin Hz. İbrahim'in kardeşi Haran'dan geldiğini ileri sürmekteydiler (177).

Biruni, ibn Singela (Syncellus) ya dayanarak Hz. İbrahim'in Harranilerle ilgisi konusunda bilgi veriyor (178). Abdu'l-Mesih b. İshak el-Kindi en-Nasraniden de bu konuda özetle bunların insan kurban etmekle tanındıkları, halbuki bunun açık ça yapılmasının mümkün olamayacağı, onları tevhit ehli olarak bildik leri, Allah'ı eksiklikten tenzih ettikleri hakkında nakilde bulunuyor (179). Bunların, 3 vakit namazları olup temiz, abdestli ve gusletmiş olarak ibadet ettiklerini, emr olunmadıkları için sünnet olmadıklarını söylediklerini; nikah, hudut vb. hükümlerinde Müslümanlarınkine yakın olduklarını,ölüye dokunmakla necis olma gibi şeylerde Tevrat ehline benzediklerini, yıldızlar, putlar ve heykelleriyle ilgili kurbanları bulunduğunu, bunu kahinlerinin yönettiğini söylüyor (180).

Bunlara ait olup Şam, Baalbek, Harran ve Selemsin gibi yerlerde bulunan eski ibadethanelerinin harabelerine hala tesadüf edilmekte olduğunu, bazı kimselerin hatta Kabe'nin çok eski zamanlarda bunla rın kutsal yerlerinden olduğunu söylediğini zikrediyor (181).

Bütün bunlarla beraber Harranilerin gerçek Sabiiler olmadığı, çünkü onların kitaplarda "Hunefa”, "Veseniyye"diye isimlendirildik leri, esas Sabiiler'in Kurus geri dönmelerine izin verdiğinde Babil'de kalıp kendi asli inançlarını Mecusilik ve bazı eski Babil dinleriyle karıştırıp, Şam'daki Sabiiler gibi, yeni bir din ortaya çıkaran kimseler olduğunun da söylendiğini hatırlatıyor (182). Bunlara göre Sabiiler'in çoğu Vasıt ve Mezopotamya bölgesinde bulunur. Enoş'un neslinden gelirler, Mertusaleh’in oğlu Sabi'den gelir diyenler de vardır. Bunlar Harrani olduklarını kabul etmezler. Bazı konularda değişik uygulama ları vardır Mesela ibadette.. Kuzeye dönerler (Harraniler'in kıblesine zıt)

Biruni, bunların yerini Güney Irak'ta gösterdiğinden bunların Sabiiler'in bakiyesi olduğu kabul edilen Mandeenler olduğu düşünüle bilir (184).

Biruni, "el-Kanun" adlı kitabında bunların üç çeşit oruçlarını zikredip Tufan'la ilgili inançların Tevrat'a uyduğunu göstermektedir (185).


kaynak: toplumvetarih.blogcu.com

0 yorum:

Yorum Gönder